5 Maddede Slow Food Akımı Hakkında Merak Edilenler

5 Maddede Slow Food Akımı Hakkında Merak Edilenler

Orijinal lezzetlerin korunmasını, yerel yemeklerin yerel malzemelerle pişirilmesini amaçlayan Slow Food akımının özü yerel yemek kültürünün devamını sağlamaktır. İsminden dolayı ‘Fast Food’un tam tersi bir hareketmiş gibi dursa da aslında olayın misyonu çok daha farklı. Hadi gelin yakından inceleyelim.

1- Slow Food Nedir?

Yaşam piramidinin en altında yer alan yemek yemek hayatlarımızın olmazsa olmazı. Günümüz şehir yaşamı temposunu düşünecek olduğumuzda kaçımızın yemek yemeyi oldubittiye getirmediğini söyleyebiliriz ki? Oysa beslenme genel hareketin aksine pişirilmesinden tüketilmesine kadar her anından keyif alınması gereken bir eylem. Slow Food da işte tam olarak bunu savunuyor.


2- Geleneksel Gıdaların Tüketimini Yaygınlaştıran Hareket: Slow Food

Fast Food gıdaların lezzetinin çok oluşunun aksine sağlığımız üzerinde hiçbir faydası yok. Bolca doymuş yağ içerirler, lif oranı ile vitamin ve mineral bakımından düşüktürler. Bu kombinasyon bir araya geldiğinde ise çağımızın hastalığı obezitenin yanı sıra yüksek tansiyon, çocuklarda gelişim bozuklukları ve bölgesel yağlanma gibi problemlere yol açıyor. Slow Food hareketi ise geleneksel gıdaların tüketiminin yaygınlaşması gerekliliğini savunuyor. Elbette her geleneksel yiyeceğin sağlıklı olduğunu savunamayız, bazı yöresel mutfakların başını yağlı yemeklerin çektiğini gözden kaçırmamak gerekiyor.

Slow Food’un edindiği felsefenin temelinde bir bölgenin toprağına ait, yerel ürünleri kullanmak ve dışarıdan hazır ürünü satın almamak yer alıyor. Bu adım dolayısıyla geleneksel yemek kültürünün korunmasını sağlıyor. Her ürün kendi coğrafi özelliklerini taşır buna göre Slow Food’un her tarımsal ürünü benzersiz ve özel tanımladığını söyleyebiliriz. Bu akımın savunucuları Sanayi Devrimi sonrasında hızlanan yaşam ve yeme alışkanlıklarının bir sonucu olarak ortaya çıkan Fast Food kurumlarına karşı yerelliği ve yavaşlığı savunuyorlar. Çerçeveyi biraz daha genişlettiğimizde ise bu akıma göre kişinin yediği yemekte kullanılan malzemenin kaynağını ve diğer süreçlerini bilmesi gerektiğini desteklediğini söylemek mümkün.


3-Slow Food Hareketini Başlatan Şey: Hamburger

Slow Food hareketinin yaklaşımını açıkladıktan sonra tarihinden söz edecek olursak hikayesine her şey bir hamburgerle başladı diyerek giriş yapabiliriz. 1986 yılında İtalya’nın başkenti Roma’da ilk Mc Donald’s açıldığında İtalyan gazeteci Carlo Petrini buna karşı harekete geçer. Amacı tüm dünyada yayılmaya başlayan Fast Food yemek kültürüne karşı yerel yiyeceklerin gücünü savunmaktır. Bu amacını bir adım daha öteye taşıyan Petrini, bölgesel yiyeceklerin ve üreticilerinin haklarını korumak için ülkenin kuzey kesiminde bulunan Piedmont Bölgesi’nde herhangi bir kar amacı gütmeyen, katılımcılarının gönüllü olduğu bir organizasyon kurar. Topluluk düzenlene yiyecek festivallerine katılarak yavaş yavaş tüm dünyaya yayılmaya başlar. Takvimler 10 Aralık 1989’u gösterdiğinde aldığı desteklerle büyüyen Slow Food hareketi, resmi olarak Paris’te yer alan Opera Comique’de kurulur ve Slow Food Manifestosu içinde İsviçre, Arjantin, Danimarka, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, Japonya, Avusturya, Fransa, Macaristan, Brezilya, İspanya, İsveç, Hollanda ve Venezüella’nın yer aldığı 15 ülke tarafından imzalanır. Artık 80.000’i aşkın üyesiyle uluslararası bir sivil toplum örgütü kurulmuş olur.


4- Slow Food’un Mottosu: İyi, Temiz ve Adil Gıda

İtalya merkezli bu harekete günümüzde dünyanın hemen her yerinden bir yerlere yetişme telaşında olmaktan yorgun ve bilinçsizce hızlı yaşamın etkisinden sıyrılmaya çalışan kişiler katılmaya devam ediyor. “İyi, temiz ve adil gıda” sloganını benimseyen Slow Food, sembolünde salyangoz görüyoruz. Salyangozlar yaşam döngüsünde sürekli yiyerek, yavaş ancak temkinli bir kararlılıkla ilerler, boyunu aşan mesafeleri kateder ve izini bırakır.

Yaşamı iyileştirmeyi amaçlayan bu akımda yerel ürünlerin dağıtımı da üreticisi tarafından yapılıyor. Kendi üretimini yapamayanlar için de yerel pazarlar bu açığı kapatıyor. Çünkü bu pazarlarda tüketici aldığı ürünün hikayesini şeffaf bir şekilde öğrenebiliyor. Her daim doğal olanı destekleyen Slow Food hareketi ürünlerin doğaya uygun koşullarda üretilmesi gerektiğini, biyoçeşitliliğin korunmasının önemini savunuyor. En baştaki tanımlamamıza dönecek olursak Slow Food yaşam tarzı, yemek yemenin yalnızca yaşamaya devam etmek için gerçekleştirilen bir eylem olmaktan ziyade, beslenmenin üretimden tüketime her basamağında hayattan keyif almayı ve bununla birlikte yemek yerken sosyalleşmeyi destekliyor.


5- Türkiye’deki İlk Slow Food Köyü: Germiyan

Ülkemizde de geçtiğimiz yıllarla birlikte Slow Food akımına gösterilen bireysel desteğin ardından toplum bilincini yükseltmek adına çeşitli organizasyonlar düzenlenmeye başladı. Özellikle içinde bulunduğumuz pandemi koşulları bireysel amacımıza yönelmemizi sağladı ve bu felsefeyi benimseyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaya başladı.

İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı Germiyan Köyü ise Türkiye’deki ilk Slow Food köyü seçildi. Köy halkı ekmeklerini katkısız doğal ekşi mayadan pişiriyor, sebzelerini kendi tarlalarında yetiştiriyor ve mevsiminde olmayan hiçbir ürün de kullanılmıyor. Siz de ilk Çeşme seyahatinizde Germiyan Köyü’ne uğrayarak Slow Food kapsamında üretim yapan dükkanlarda tamamen doğal yollardan üretilmiş ekşi mayalı ekmeğe, peynire, zeytine ve daha nice sağlıklı ve lezzetli gıdaya ulaşabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Geleneksel 10 İspanyol Yemeği

İtalyan Mutfağının Dünyaca Ünlü 10 Yemeği

Mutlaka Tatmanız Gereken Beyrut Yemekleri

Yorum (0)
Yorum Bırak